Ana içeriğe atla

Aydınlanma için Meditasyon Yeterli mi?





Günümüzde zen veya farkındalık meditasyonu adı verilen uygulamalar, dünya çapında popüler oldu. Genellikle meditasyondan sözedilince, özenle oluşturulmuş rahatlatıcı bir ortamda gözlerimizi kapayıp, kaslarımızı gevşeterek nefesimizi izleyip oturmak anlaşılıyor. Yeterince düzenli ve uzun süre yapıldığında, meditasyonun kişiyi sağlıklı bir beden ve zihin yapısına, hatta mistik bir aydınlanmaya götüreceği savunuluyor. Ancak nefes izleme uygulaması, dünya görüşümüz, insanlarla ve diğer canlılarla birlikte yaşarken ne yaptığımız, nelere hizmet ettiğimiz, nasıl davrandığımız soruları gözardı edilerek yapıldığında, en iyi olasılıkla geçici bir gevşemeden ya da sinir sistemimizin olağan tepkilerinden kaynaklanan boş bir keyif halinden başka bir etki yaratmıyor. Tüm varlıkların oluş haliyle şekillenen ortak zihinle karşılıklı bağlantıda olan zihnimizi, sadece tekil sinir sistemimizle özdeş sanırsak yanılırız. Zihinler ağına söz ve eylemlerimizle nasıl bir etkide bulunduğumuzu ve ondan nasıl etkilendiğimizi görmezden gelemeyiz. Bu etkileri gözardı ettiğimizde, nefes izleme meditasyonu da zamanla etkisi azalan bir ilaçtan farklı olmaz.
Meditasyondan kalktığı zaman, koşarak günlük alışkanlıklarına dönüp, insani ekosistemi tüketen ve kirleten eylemlerde bulunan birini düşünün. Örneğin, küresel ısınmanın artmasına katkıda bulunan teknolojiler üreten bir mühendisi, ya da binlerce insanı evsiz bırakan bir “kentsel dönüşüm” ya da “mutenalaştırma” projesinin mimarını. Ya da, 20. yüzyıl başında, işgalci Japon ordusunda görev yapan bazı zen uygulayıcılarını…(O dönemde zen uygulayıcılarının imparatorluğun yayılmacı politikalarına ideolojik destek sağlamasına karşı çıkan Soto zen rahibi Uchiyama Gudo’nun (1874-1911) ihanetle suçlanıp idam edildiğini hatırlatmak gerekir.)
 
Shinzo Abe Meditasyonda

2006’da seçilen Japon başbakanı Shinzo Abe, NHK televizyonunda “zen meditasyonu” yaptığını gösteren görüntülerle karşımıza çıkıyor. Fukushima’daki nükleer felaketten sonra bile, Japonya’daki nükleer santrallerin etkinliğini ancak şiddetli kamuoyu baskısıyla isteksizce durduran, kısa dönemde şirket karlarını büyütme uğruna insani-doğal ekosistemleri yıkmakta (yani bindiği dalı kesmekte) sakınca görmeyen, hatta NHK televizyonunun yöneticisine telefon edip, Japonya’daki nükleer yıkımla ilgili yayın yapmayı kesmesini söyleyerek, insanların hak ve özgürlüklerini hiçe sayan, Asya’da çok görülen otokrat eğilimli yönetimlerin bir benzerini yaratmaya özenen, aşırı milliyetçi bir başbakan. Japonya’nın Asya’daki komşularıyla zaten sorunlu olan  ilişkilerini, geçmişteki savaş suçlularını savunan tutumlarıyla daha da gerilimli bir hale getiriyor. Böylece militarizmin güçlenmesini sağlıyor. Kendisi, söylediğine göre devlet işlerinden fırsat bulursa, ayda bir kere Tokyo’daki bir zen merkezinde sessizce minderinde oturuyor, nefes alıp verirken, politik ve ekonomik çıkar hırsıyla örülmüş bir dünya görüşünün şekillendirdiği yaşam tarzına kısa bir ara verip, stresten arınıyor. Böyle yaparken, aynı zamanda geleneklerine ne kadar da bağlı olduğunu kameralar önünde sergiliyor. Stres yükünü ve zihin yorgunluğunu azalttıktan sonra minderinden kalkıp, yurttaşlarının haberleşme ve basın özgürlüğünü kısıtlayacak yeni bir yasaya imza atmak üzere çalışmalarına dönecek.
Kimi “zen” ya da farkındalık meditasyonu uygulayıcıları, dünya görüşünden ve yaşama biçiminden soyutlanmış bir meditasyon anlayışını eleştirenlere, “Çok fazla düşünüyorsunuz, zihninizi boşaltın,” ya da “Sonsuza kadar geçerli, yani mutlak anlamda iyi ve kötü yoktur, bu bakımdan yargılara varmaktan vazgeçin,” diyebilirler. Batı dünyasına zen uygulamasını tanıtan akademisyen  ve yazar D. T. Suzuki de, Zen Buddhism and Its Influence on Japanese Culture adlı kitabında, barışçıl ve insancıl görüşlerle olduğu kadar, (Japon imparatoruna körü körüne itaat etme ve militarizm gibi) bağıntılı varoluşu gözardı eden dünya görüşleriyle de uyum sağlayabilen, tarihsellikten bağımsız, “esnek” bir zen anlayışından sözetmişti.
Mutlak anlamda iyi ya da kötü olmadığı gerçeğini vurgularken, “mutlak” ya da “sonsuz” bir boyutta, bir vakumun içinde değil, zaman ve mekana bağlı göreceli bir boyutta yaşadığımızı unutmamak gerek. Bu yüzden belirli bir zaman ve mekanda, insani ekoloji bilinciyle hangi seçimlerin bütüncül olarak daha iyi sonuçlar vereceğini düşünerek karar verme sorumluluğundan kendimizi kurtaramayız. 

Görüşlerimizi bağnazca mutlaklaştırmadan, belirli bir zaman ve mekanda geçerli olan önermeleri sonsuza kadar geçerli sanmadan, bazı yargılara varmamız gerekir. Yargı, görüş ve düşünce üretmeye bütünüyle karşı çıkmak, daha güçlü ve etkin konumdaki insanların ideolojik görüşlerine körü körüne itaatle sonuçlanır. Bir ordudaki askerler, insan öldürme korkusunu aşabilmek için bedensel farkındalık ve dikkat yoğunlaştırma meditasyonu uygulamasını kullanabilir. Böylece meditasyonu yıkıcı bir dünya görüşü ve eylem biçimi için basit bir araç haline getirmeye çalışırlar. 

Brian Victoria'nın Kitabı Zen At War
Tarihte Japon savaşçı sınıfının (bushi) benimsediği bir tür zen anlayışında ve daha sonra bu anlayışın modernleşmiş biçiminde, bu araçlaştırmanın örneklerini görebiliyoruz. 1904-1905 yıllarında Rusya-Japonya savaşında Japon ordusunda hizmet etmiş olan zen rahibi Shaku Soen “Sermons of a Buddhist Abbot” adlı kitabında, savaşın korkunç görünmesine karşın, “soylu bir amaç için” savaşıldığında tüm sonuçların kabul edilebilir olduğunu süslü sözlerle kanıtlamaya çalışıyordu. Sözünü ettiği, zor ve şiddet yoluyla savunulan “soylu amaç”, Japonya’nın Kore ve Mançurya’yı işgal etmesinden başka bir şey değildi. Dışarıdan bakanlara ve Kore ile Mançurya halklarına pek de soylu gelmeyeceği açık olan bu amaç için bir çok insan öldürüldü ve acı çekti. 1939’da Soto zen rahibi Daiun Sogaku Harada, aynı çarpık anlayışla, askeri disiplinin zen uygulamasıyla bir bütün olduğunu öne sürer: “Yürümeniz emredilirse, uygun adım yürürsünüz, ateş edip vurmanız emredilirse vurursunuz. En yüksek aydınlanma budur.”   


Soen, Harada ve zeni “modernleştirmeye” devlet yönetiminde yükselen faşizan görüşlerle bağdaştırmaya çalışan diğer çağdaşları, bunun tek yolunun zen ve Buddha Dharma’yı birbirinden ayırmak olduğuna karar vermiş görünüyordu. Çünkü Buddha Dharma bağıntılı varoluş anlayışına uygun olarak, duyarlı varlıklara şiddet uygulamayı reddediyor, bütünün yararına çalışmayı öngören bodhisattva idealini içeriyordu. Bunlar da, yok sayılmadıkça ya da içi boşaltılmadıkça “Japon ulusu” adı verilen kolektif bir egoyu yüceltmek için devlet eliyle başvurulan saldırganlıkla bağdaşmıyordu.
2005’ten bu yana, ABD’de Fort Bragg askeri üssünde “Warrior Mind Training” adı altında, bir çeşit oturarak meditasyon çalışması yapılıyor. Çalışmayı yürütenler Japon askerlerinden esinlendiklerini söylüyor.

Fort Bragg Askeri Üssü - Warrior Mind Training

Günümüzde aynı saldırgan ruh, hırsın kurumsallaşmış biçimleri olan şirketlerin yöneticilerinde görülebilir. Yine kolektif bir ego olan şirketi korumak, yaşatmak ve güçlendirmek için, yapılan eylemlerin insani ekosisteme etki-tepkilerini hiçe sayan bu yöneticilerin, sembolik şiddete eğilimli olmaları doğaldır. Bu yüzden “uzakdoğu bilgeliğine” yöneldiklerinde, seçtikleri yaşam biçimine uymadığı için şiddet karşıtı anlayışları kendilerine yakın bulmayabilirler. Bağıntılı varoluş ve bodhisattva ilkelerinden soyutlanmış araçsal bir zen anlayışına ilgi duyabilirler.
Kendi refahımızın başka varlıkların refahından bağımsız olmadığını farketmemizi sağlayan bir dünya görüşünü ve ona uygun yaşam tarzını seçmeden, sadece günün belirli saatlerinde, kaslarımızı gevşetip nefes alarak sağlıklı bir zihin-beden haline, ya da bir tür aşkınlığa veya “aydınlanmaya” ulaşacağımızı düşünmek, kapalı dünya görüşünün mükemmel bir örneği olabilir. Zaten bu kapalı zihin yapısıyla meditasyon uygulamasını düzenli sürdürmek genellikle mümkün olmaz, bencil ve hırslı yaşama biçimimizin zihnimizde yarattığı kirlilik, kendimizle başbaşa kalmamızı ve yüzleşmemizi bir işkenceye dönüştürür.

Thich Nhat Hanh Yürüyüş Meditasyonu
Meditasyon yoluyla zihin-beden bütünlüğünü sağlıklı kılarak, tükenmişlik, yorgunluk ve gerilimden arınabilecek olanlar, hırslı politikacılar ve şirket yöneticileri ya da işgalci askerler değil, kendisiyle birlikte başkalarının refahı ve mutluluğu için çalışanlardır. Geçmişte Vietnamlı sığınmacılar sorununun çözümünde etkin rol oynayan Vietnamlı zen uygulayıcısı Thich Nhat Hanh, The Long Road Turns To Joy adlı kitabında, açık denizde mahsur kalan, hiç bir ülkenin kabul etmediği sığınmacılar için çözüm ararken yürüyüş meditasyonu yaptığını ve böylece üzerindeki tüm baskılara karşın, uygun bir acil çözüm bulduğunu anlatır. Thich Nhat Hanh’ın verdiği meditasyon eğitimleri, genellikle eğitimcilere, sosyal sorumluluk ve toplumsal değişim için çalışan aktivistlere, iç savaşlardan etkilenen sivillere yöneliktir. Ancak böyle kişiler, meditasyon uygulamalarının kalıcı etkisinden yararlanır ve gündelik hayatlarının her anında dengeli bir zihin halini koruyabilirler.

Yorumlar

  1. blog'unuzu şu an keşfettim ve yazdıklarınızı okudum. Böyle güzel yerli içeriğe denk geldiğim için çok sevindim. Ellerinize sağlık teşekkürler böyle güzel bir yazı için

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dört Farkındalık Temeli Meditasyonu ve Düşünme Etkinliği

Meditasyon kelimesinin kökenini araştırdığımızda Eski Yunanca medomai, Latince meditatio kelimeleriyle karşılaşıyoruz.   Bu kelimenin kökü “med”, ölçüp değerlendirme, öğüt verme ya da iyileştirme anlamlarını taşıdığı kadar, düşünme, söylem üretme, bir konu üzerinde derinlemesine çalışma gibi anlamlara da geliyor. Aslında zaman içinde çok farklı karşılıklar atanmış bir kelime. Öyle ki bazan Eski Yunanca ve Latince’deki anlamının tamamen zıddına dönüştüğünü görüyoruz. Çünkü günümüzde meditasyon kelimesi, yaygın olarak   “zihni düşüncelerden arındırmak, boşaltma” ya da “düşünceleri durdurma” çabası anlamında da kullanılıyor. Sözü fazla uzatmadan söylemek gerekir, zihni tüm düşüncelerden arındırmak, boşaltmak imkansız olduğu gibi, geleneksel dört farkındalık (sati) temeli meditasyonunda   amaçlanan da, böyle bir “arındırma” ya da “durdurma” değil. Meditasyon, bütün düşünceleri durdurmak olarak   tanımlandığında,   zihinsel çalışmanın çok önem verilen bir...

Farkındalığın Tanımı - Thanissaro Bhikkhu

Nefes farkındalığı ne anlama gelir? Çok basit bir şey: nefesi akılda tutmak. Her nefes aldığınızda ve verdiğinizde nefesi hatırlamak. “Farkındalık” (mindfulness) terimini Pali dilindeki sati kelimesini çevirmek için oluşturan İngiliz akademisyen, büyük olasılıkla “başkalarının ihtiyaçlarını sürekli akılda tutmaktan” (be ever mindful of)   sözeden Anglikan duasından esinlenmişti. Ancak “farkındalık” sözü, Hristiyanlığa ilişkin bir kökenden geliyor olsa da, Buda da dört farkındalık temelini ( satipatthana) içeren meditasyon uygulamasında satiyi, akılda tutma yetisi olarak tanımlamıştı. “Farkındalık yetisi nedir? Bir bhikku ya da öğrenci, farkında olduğu zaman son derece dikkatlidir ve   çok uzun zaman önce yapılmış ve söylenmiş [öğretiyle ilgili] konuları aklına getirip hatırlayabilir. (Bu noktada dört farkındalık uygulaması formülü anlatılıyor:) Bedene, sadece bedenin kendisi içinde ve bedenle ilgili olarak, dış dünyayla ilgili hırs ve kaygıları bir kenara bırakıp, is...

Ya Asıl Önemli Olan Sıradan Deneyimlerimizse

  https://secularbuddhistnetwork.org/what-if-our-ordinary-experience-is-all-that-matters/   Aşağıdaki yazı Stephen ve Martin Batchelor’un bir inziva sırasında yaptığı dharma konuşmalarından derlenen “What is this; ancient questions for modern minds” (Bu Nedir; modern zihinler için kadim sorular) adlı kitaptan alınan bir bölümdür.  Kitap The Tuwhiri Project tarafından basıldı. 2018’de kurulan The Tuwhiri Project seküler dharma çalışması yapan kişi ve topluluklar için eğitsel kaynaklar üretiyor ve zor bir dünyada anlam bulmaya çalışanlara yardım ediyor. Şu anda kendimizi nerede bulduğumuzla başlayacağım. Sizin nerede bulunduğunuzu bilmediğim için de korkarım kendimden söz etmek zorundayım.  Şu anda deneyimlediğim şey, ne zaman bir mindere oturup olan bitenlere dikkat etsem karşılaştığım şeyle aynı. Yine de her seferinde deneyimlediğim şey her neyse bunu kelimelerle ifade etmekten tamamen aciz kaldığımı görüyorum. Seon [Korece: Zen ya da Dhyana] meditasyonu ya da sadece...