Ana içeriğe atla

Çatışmaların Çözümlenmesi ve Bağıntılı Varoluş




İlişkilerde çatışma ortaya çıktığı zaman, bağıntılı varoluşu kavram olarak anlamış olmamız tek başına yeterli olmaz. Bu anlayışı somut durumun çözümlenmesi için uygulamak istersek, uygun yöntemleri bilmemiz yararlı olur. “Bu ilişkide mutlak anlamda birbirinden ayrı, çatışan iki zıt taraf yok, demek ki sorun da yok,” biçiminde bir yaklaşım, zıtlıkların aslında bir bütün olduğunu savunan geniş perspektifli bir dünya görüşüne uygun görünse de, belirli bir zaman ve yerin sınırlılığı içinde yaşanan sorunu basite indirgemek ve üzerini örtmek anlamına gelebilir.
İçebakış, çatışmayı çözümlemek için kullanabileceğimiz bir yöntem olabilir. Bu yöntemde çatışan tarafların, sorunlarını çözmeye karşılıklı olarak istekli olması ve kendilerine üç soru sorması gerekir.
1. Çatışma içinde olduğum kişiden neler aldım?
2. Çatıştığım kişiye nasıl destek verdim?
3. Çatıştığım kişinin hayatında ne gibi sorunlar yarattım?
İlk iki soruyu cevapladığımızda, yakın ilişkilerimizde alma ve verme açısından ticari çıkar anlayışının işlemediğini görürüz. Bu alışveriş daha çok bir ekosistem içinde dengeli ve bütünlüklü işleyişi sağlayan alışverişe benzetilebilir. Üçüncü soruysa, kendimize karşı yapılan haksızlığı veya yanlışlığı görmenin dışına çıkıp, karşı tarafın bakış açısıyla olaylara bakmamızı sağlayabilir. Çatıştığımız kişi farklı doğrulara inanıyorsa, haksızlık ve yanlışlığa ilişkin kavrayışı bizimkinden farklı olabilir.
Bu soruları sorarak, duygusal tepkilerimizin ötesine geçmeye çalışırız. Bu duygusal deneyimlerimizi değersiz görmek ya da bastırmak anlama gelmez. Ancak böylece bakış açımızı genişletmek, “ya o ya da bu” biçiminde düşünmekten özgürleşmek mümkün olur.
Çatıştığımız kişinin duygularını ve bakış açısını anlama konusunda güçlük yaşıyorsak, onun sağlığını kaybetmesi ya da ilişkimizin sona ermesi durumunda ne hissedeceğimizi düşünmek, içinde bulunduğumuz tek boyutlu zihin durumunu aşmamıza yardımcı olabilir. Böyle bir olasılığı aklımıza getirmemiş olmamız, zihnimizde karşı tarafı duyarlı bir varlık olmaktan soyutlayıp, bir karikatür haline getirdiğimizi gösterir. Ne kadar öfke ve hayal kırıklığı yaşasak da, çatıştığımız kişinin sağlıklı olmasına, zarar görmemesine ve ilişkimizin sürmesine önem verdiğimizi farkedebiliriz.
Çatışmaların çözülmesinde aceleci olmamak, çözüme ulaşmak için kendine ve başkalarına zaman tanımak da büyük önem taşır. Öfke duygusu, sorunun devam etmesi karşısında yaşanan bıkkınlık ve sabırsızlık, kişiyi hızlı kararlar ve tepkiler vermeye zorlar. Bu zorlamaya kapılmamak, öfkenin ve sabırsızlığın farkına varıp, bunların etkisi geçene kadar bir konuda karar almamak ya da eyleme geçmemek, sorunların büyümesini önler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dört Farkındalık Temeli Meditasyonu ve Düşünme Etkinliği

Meditasyon kelimesinin kökenini araştırdığımızda Eski Yunanca medomai, Latince meditatio kelimeleriyle karşılaşıyoruz.   Bu kelimenin kökü “med”, ölçüp değerlendirme, öğüt verme ya da iyileştirme anlamlarını taşıdığı kadar, düşünme, söylem üretme, bir konu üzerinde derinlemesine çalışma gibi anlamlara da geliyor. Aslında zaman içinde çok farklı karşılıklar atanmış bir kelime. Öyle ki bazan Eski Yunanca ve Latince’deki anlamının tamamen zıddına dönüştüğünü görüyoruz. Çünkü günümüzde meditasyon kelimesi, yaygın olarak   “zihni düşüncelerden arındırmak, boşaltmak” ya da “düşünceleri durdurma” çabası anlamında da kullanılıyor. Sözü fazla uzatmadan söylemek gerekir, zihni tüm düşüncelerden arındırmak, boşaltmak imkansız olduğu gibi, geleneksel dört farkındalık (sati) temeli meditasyonunda   amaçlanan da, böyle bir “arındırma” ya da “durdurma” değil. Meditasyon, bütün düşünceleri durdurmak olarak tanımlandığında,   zihinsel çalışmanın çok önem verilen bir pratik...

Farkındalığın Tanımı - Thanissaro Bhikkhu

Nefes farkındalığı ne anlama gelir? Çok basit bir şey: nefesi akılda tutmak. Her nefes aldığınızda ve verdiğinizde nefesi hatırlamak. “Farkındalık” (mindfulness) terimini Pali dilindeki sati kelimesini çevirmek için oluşturan İngiliz akademisyen, büyük olasılıkla “başkalarının ihtiyaçlarını sürekli akılda tutmaktan” (be ever mindful of)   sözeden Anglikan duasından esinlenmişti. Ancak “farkındalık” sözü, Hristiyanlığa ilişkin bir kökenden geliyor olsa da, Buda da dört farkındalık temelini ( satipatthana) içeren meditasyon uygulamasında satiyi, akılda tutma yetisi olarak tanımlamıştı. “Farkındalık yetisi nedir? Bir bhikku ya da öğrenci, farkında olduğu zaman son derece dikkatlidir ve   çok uzun zaman önce yapılmış ve söylenmiş [öğretiyle ilgili] konuları aklına getirip hatırlayabilir. (Bu noktada dört farkındalık uygulaması formülü anlatılıyor:) Bedene, sadece bedenin kendisi içinde ve bedenle ilgili olarak, dış dünyayla ilgili hırs ve kaygıları bir kenara bırakıp, istekli...

Üç Zehir: Kapalı Dünya Görüşü, Hırs Ve Öfke

Kişisel ve toplumsal düzeyde örneklerine en sık rastladığımız, zihinlerimizin dengesini bozan, acı çekmemize yol açan üç zehirden sözedebiliriz. Bunlardan en temel olanı kapalı dünya görüşü. Çevresindeki tüm olaylara, olası en dar çerçeveden yaklaşan, kendini büyük bir sistemler zincirinin parçası olarak değil, çevresiyle çatışan, çıkarlarını elde etme çabasında tekil bir varlık olarak gören dünya görüşü, giderek insanı yalnızlaştırır. Çevresine karşın hayatta kalmaya çalıştığını düşünen biri, zaman içinde savunduğu bütün değerleri kaybeder ve geçmişte dayanışma içinde olduğu kişilere bile saldırabilir. Tek amacı başkalarını ezip ayakta kalmak olduğu için, birileriyle dayanışma içinde göründüğü zaman bile, “düşmanımın düşmanı dostumdur” anlayışıyla kirli bir çıkar oyunu oynar. Yalan, örtbas etme, saptırma, yanıltma taktiklerine başvurur ve en başta yanılgı içinde olanın kendisi olduğunu farkedemez duruma gelir. Kapalı dünya görüşünün toplumsal düzeydeki yansımasını ...