Ana içeriğe atla

Zihnin Çalışması Üzerine Bir Meditasyon Uygulaması



Zihnin çalışması üzerine meditasyon yapan kişi, temelde birlikte yaşadığı canlı veya cansız tüm varlıklarla, olgu ve olaylarla kendisi arasındaki ilişkileri anlamayı, bu ilişkilerde yaşanan hoşnutsuzluk, eksiklik, çatışma gibi durumları çözümlemeyi, böylece daha bütüncül bir yaşam anlayışına ulaşmayı amaçlar. “Zihnin çalışmasını anlayan her şeyi anlar.” sözü, bu amaca dikkat çeker. Bu meditasyonu yapan kişinin bilimsel araştırmacı ya da düşünür kimliği taşımasına gerek olmadığını özellikle belirtmek gerekir. Bu yüzden herkesçe uygulanabilir. 

Bedensel Durum 

Zihnin çalışmasının sadece beyinle ilgili olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Herhangi bir konuda meditasyon yapmak için öncelikle bedenimizin durumu, oturuşumuz, içinde bulunduğumuz ortam önem taşır. Başlangıç için sakin bir ortamda bulunmamız yararlı olur. Omurgamızın duruşu, doğal şekline uygun olmalı. Bunun için dizlerimizin kalçalarımızdan daha aşağıda olacağı ve omuzlarımızı doğal olarak geriye atabileceğimiz bir oturuş şekli uygun olur. Sırtımızı bir yere yaslamak veya kambur oturmak, zaman içinde zihnimizin canlılığını yitirmesine ve uyuklamaya yol açar. Kaslarımızı aşırı gergin tutmamız da zamanla ağrıya, huzursuzluğa, gerginliğe neden olabilir. Bu yüzden dengeli oturuş biçimine ulaştıktan sonra, bedenimizdeki kaslardan birinde aşırı gerginlik varsa gevşetmemiz yararlı olur. Fazla gevşeme ile gerginlik arasındaki dengeyi bulmamaya çalışmalıyız. Boynumuzu öne uzatıp başımızı geriye düşürmek yerine, çenemizi içeri çekip kulaklarımızla omuzlarımızın aynı hizada olmasına dikkat edersek, zihnimizin sanki başka yerlerde gezindiği, dalgınlık ve hayallerde kaybolma durumunu önlemiş oluruz. Gördüğümüz gibi, zihnin çalışması sadece beyinle ilgili değil, bütün bedenimizin katıldığı bir etkinlik. Zihnimizin çalışmasını nöroloji veya psikolojiyle ilgili kitaplar okuyarak değil, şimdi ve burada, gerçek zamanlı olarak inceleyeceğimiz için, nefes alış verişimize dikkat etmek yararlı olabilir, çünkü bu bütün dikkatimizi içinde bulunduğumuz yer ve zamana odaklamamızı sağlar. Şimdi zihnimizden geçebilecek düşünce, duygu, görüntü ve sesleri vb. incelemeye başlayalım. Bunların teker teker ortaya çıkışını ve kayboluşunu farkedelim. 
 
1- Zihnimizden birbiri ardına çok hızlı, dağınık ve karmaşık duygu, düşünce ve görüntüler mi geçiyor? Hız, dağınıklık ve karmaşa azalana kadar nefes alış verişimize ve bedensel duruşumuza dikkat etmemiz yararlı olabilir. 

2- Zihnimizden geçenler bazı güçlü isteklerle mi ilgili, sürekli tekrarlanıyor mu, elde etmek istediğimiz şeylerle mi, yoksa kaçınmak, uzaklaşmak istediğimiz şeylerle mi ilgili? Bu tarz düşünceler, öfkeye, hayal kırıklığına, endişe ve üzüntüye yol açıyor mu? 

3-Düşünce ve duygularımızın ortaya çıktığı anda bedenimizde bir etkisi var mı? Örneğin bir kasta gerginlik, ya da belirli bir bölgede rahatsızlık veren bir duyum (göğüste daralma, karın bölgesinde gerilim vb.) yaratıyor mu? 

4- Tekrarlanan düşünce ve duygularımız, çevremizdeki şeyleri “benimle ilgili/ilgili değil”, “bana ait/ait değil”, gibi “ben ve ötekiler” veya “ben ve çevremdeki olaylar/olgular” çelişkisi içinde değerlendirdiğinizi mi gösteriyor? Örneğin düşüncelerimiz “A.’nın dün bana söylediği sözler”, “B.’nin olması/olmaması için ne yapmalıyım?” gibi konulara mı odaklanıyor? Bu konuları düşünürken zihninizde nasıl bir hikaye kurgulanıyor, nasıl bir dille anlatılıyor? Başka varlık ve olgulardan tamamen bağımsız, değişmez ve katı bir “benlik” anlayışınız mı var? Bu bakış açısı yanıltıcı olabilir mi? 

5- Bu “ben” kavramına dışarıdan bakmayı ve bakış açımızı mümkün olduğu kadar genişletmeyi denersek, yani kendimizi ilişkili olduğumuz kişi ve olaylar çerçevesinde, tarafsız bir gözle, üçüncü bir kişi gibi gözlersek, düşüncelerimiz ve duygularımız değişiyor mu? Karşıt konumda gördüğümüz kişiler varsa, onların gözünden değerlendirme yaptığımızda neler düşünüyoruz? 

6- Üzerinde sık sık düşündüğünüz bir olayı zihninize çağırın ve bu açıdan değerlendirin. Sanki bir tiyatro sahnesindeymiş gibi, yaşadığınız olayı bir oyun gibi düşünün ve rollerinizi sürekli değiştirerek yeniden oynadığınızı varsayın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dört Farkındalık Temeli Meditasyonu ve Düşünme Etkinliği

Meditasyon kelimesinin kökenini araştırdığımızda Eski Yunanca medomai, Latince meditatio kelimeleriyle karşılaşıyoruz.   Bu kelimenin kökü “med”, ölçüp değerlendirme, öğüt verme ya da iyileştirme anlamlarını taşıdığı kadar, düşünme, söylem üretme, bir konu üzerinde derinlemesine çalışma gibi anlamlara da geliyor. Aslında zaman içinde çok farklı karşılıklar atanmış bir kelime. Öyle ki bazan Eski Yunanca ve Latince’deki anlamının tamamen zıddına dönüştüğünü görüyoruz. Çünkü günümüzde meditasyon kelimesi, yaygın olarak   “zihni düşüncelerden arındırmak, boşaltmak” ya da “düşünceleri durdurma” çabası anlamında da kullanılıyor. Sözü fazla uzatmadan söylemek gerekir, zihni tüm düşüncelerden arındırmak, boşaltmak imkansız olduğu gibi, geleneksel dört farkındalık (sati) temeli meditasyonunda   amaçlanan da, böyle bir “arındırma” ya da “durdurma” değil. Meditasyon, bütün düşünceleri durdurmak olarak tanımlandığında,   zihinsel çalışmanın çok önem verilen bir pratik...

Farkındalığın Tanımı - Thanissaro Bhikkhu

Nefes farkındalığı ne anlama gelir? Çok basit bir şey: nefesi akılda tutmak. Her nefes aldığınızda ve verdiğinizde nefesi hatırlamak. “Farkındalık” (mindfulness) terimini Pali dilindeki sati kelimesini çevirmek için oluşturan İngiliz akademisyen, büyük olasılıkla “başkalarının ihtiyaçlarını sürekli akılda tutmaktan” (be ever mindful of)   sözeden Anglikan duasından esinlenmişti. Ancak “farkındalık” sözü, Hristiyanlığa ilişkin bir kökenden geliyor olsa da, Buda da dört farkındalık temelini ( satipatthana) içeren meditasyon uygulamasında satiyi, akılda tutma yetisi olarak tanımlamıştı. “Farkındalık yetisi nedir? Bir bhikku ya da öğrenci, farkında olduğu zaman son derece dikkatlidir ve   çok uzun zaman önce yapılmış ve söylenmiş [öğretiyle ilgili] konuları aklına getirip hatırlayabilir. (Bu noktada dört farkındalık uygulaması formülü anlatılıyor:) Bedene, sadece bedenin kendisi içinde ve bedenle ilgili olarak, dış dünyayla ilgili hırs ve kaygıları bir kenara bırakıp, istekli...

Üç Zehir: Kapalı Dünya Görüşü, Hırs Ve Öfke

Kişisel ve toplumsal düzeyde örneklerine en sık rastladığımız, zihinlerimizin dengesini bozan, acı çekmemize yol açan üç zehirden sözedebiliriz. Bunlardan en temel olanı kapalı dünya görüşü. Çevresindeki tüm olaylara, olası en dar çerçeveden yaklaşan, kendini büyük bir sistemler zincirinin parçası olarak değil, çevresiyle çatışan, çıkarlarını elde etme çabasında tekil bir varlık olarak gören dünya görüşü, giderek insanı yalnızlaştırır. Çevresine karşın hayatta kalmaya çalıştığını düşünen biri, zaman içinde savunduğu bütün değerleri kaybeder ve geçmişte dayanışma içinde olduğu kişilere bile saldırabilir. Tek amacı başkalarını ezip ayakta kalmak olduğu için, birileriyle dayanışma içinde göründüğü zaman bile, “düşmanımın düşmanı dostumdur” anlayışıyla kirli bir çıkar oyunu oynar. Yalan, örtbas etme, saptırma, yanıltma taktiklerine başvurur ve en başta yanılgı içinde olanın kendisi olduğunu farkedemez duruma gelir. Kapalı dünya görüşünün toplumsal düzeydeki yansımasını ...