Ana içeriğe atla

Dharma Meditasyonları 2- Bağıntılı Varoluş






Varlıkları, olayları bugüne kadar alıştığımızdan farklı bir gözle değerlendirmeyi deneyebiliriz. “Ben kimim?” “X nedir?” “Geçmişte neden böyle oldu?” “Yarın ne olacak?” gibi sorulara yeterli cevaplar bulamadığımızı düşünüyorsak, belki de bir yandan araştırdığımız varlıkların sadece kendisine odaklanırken, onların tekil ve birbiriyle bağlantısız oldukları fikrini taşıyoruz. Tabii bu tür soruları sorarken en çok ilgi duyduklarımız, ben ve benim dediğimiz varlıklar. Eğer tatmin edici cevaplar bulmak istiyorsak, belki soruyu sorma tarzımızı değiştirebiliriz. Kimlik ya da nelik soruları, dışarıda bir yerde, cisimleşmiş, katılaşmış, şeyleşmiş bir varlığa işaret ediyor. Varlık ve olayları şeyleştirmeden anlamak için, dikkatimizi onların arasındaki ilişkiler ağına, bu ilişkilerin yarattığı şemalara çevirebiliriz. Bağıntılı varoluş olarak adlandırdığımız bu ilişki şemalarını anladığımızda, yanılgılara, sorunlara neden olan düşünce biçimlerinden kurtulma şansını elde ederiz.

Bağıntılı varoluş anlayışı, “Nesneler dünyasında birbirinden bağımsız varlıklar nasıl hareket eder ve dünyayı etkiler? sorusunun yerine, “Bu görünen varlık hangi koşullarda, nasıl bir ilişki örgüsü içinde ortaya çıkıyor? Bu koşulların gözlenmesiyle aralarında bir ilişki şeması kurulabiliyor mu?” sorularını koyar.  
Bu, dikkatimizi sahnede görünen kişisel dramadan öteye, sahne gerisindeki çalışmalara yöneltmeye benzer. Bu tür bir anlayış, günümüzde gelişen sistemler teorisi, sibernetik, ekoloji, psikolojide aile terapisi gibi yeni bilimsel yaklaşımları ve araştırma alanlarını akla getirir. Ancak yalnızca bilimsel araştırmalara özgü, akademik bir anlayış gibi değil, kişisel, anlık yaşantımızla, bağlantı kurduğumuz, duyabildiğimiz ve hissedebildiğimiz her şeyle doğrudan ilgili olduğu düşünülmeli. Zaten bu şekilde anlamaya çalışmazsak, bağıntılı varoluşu “kendimizle,” yaşayışımızla ilgi kuramadığımız, yabancı ve anlamak için çaba göstermeye değmeyen bir kavram sanabiliriz.

Bağıntılı varoluşu anlamak için interneti örnek verebiliriz. Şu anda, bu yazıyı okurken, oturduğunuz odadan daha geniş ve derin bir evrene açılıyorsunuz. İnternet, basit bir cisim ya da belirli bir şey/şeyler yığını değil. Bir çok koşula ve nedene bağlı olarak varlığını sürdürüyor. Ama siz onunla fiziksel ve zihinsel bağlantı kuruyor ve onun bir parçası oluyorsunuz. Bağlantı kurduğunuz bu ağ, milyonlarca zihnin bir araya gelmesiyle, kendi kendine çalışan bir döngü oluşturuyor. Dil aracılığıyla bu ağla iletişime geçiyor, sizi etkilemesine izin verirken, gönderidiğiniz mesajlarla siz de bu ağın parçası olan zihinleri etkileme şansına sahip oluyorsunuz. Bu zihinleri tek taraflı olarak etkileyemiyorsunuz, onlar da sizi tek taraflı etkileyemiyor.

Evrende hiç bir olgu ya da süreç, diğerleriyle ilişkisiz bir biçimde ortaya çıkmaz ve diğerleriyle etkileşmeden görünürden kaybolmaz. Olgular/süreçler arasındaki ilişkiler ya da bağlantılar tek yönlü bir neden-sonuç ilişkisi şeklinde çizgisel değil, karşılıklı etkileşime dayanan döngüsel şemalar oluşturur. Yani A, B’ye neden olduğunda, B de A’yı etkiler. Doğada, evrimle ilgili gelişmelerde bunun örneklerini görebiliriz: Bir hayvan türünün avı olan diğer hayvan türü, yakalanmamak için daha hızlı koşmaya yönelik evrimleşir. Bu olayın sonucunda avcı tür de daha hızlı koşmak üzere evrim geçirir. Temelde avını daha hızlı ve kolay elde etmek ya da avlanmaktan kaçmak gibi iki çelişkili isteğe dayanan bu etkileşim sonu gelmeyen bir döngü oluşturur. İnsanlar arasında da yine ilişkiye girenlerin çelişkili ya da aynı yöndeki istekleri, bunlara göre davranışları, karşılıklı olarak birbirini belirler. Örneğin çatışma ilişkisi içindeki tarafların kendilerini haklı görüp birbirini suçlaması ve şiddete yönelmesi, aynı türde davranışların tekrarına yol açıp çatışmayı bir döngü olarak sürdürür. Kimin daha haklı ya da daha doğru olduğunu belirleme isteğinden karşılıklı olarak vazgeçilip, ilişkiyi barışçıl hale getirmek amaç edinilirse, çatışma sona erer. 

Bir ilişkiler ağının parçası olan her tekil olgu ya da süreç, kendi kendine işleyen döngülerin parçası haline gelebilir. Bu döngüler parçalarından gelen etkilerle kendi kendini düzenler ve değiştirir. Döngünün değişmesi, döngüyü oluşturan parçaları da etkiler ve değiştirir. Evrende varolan iç içe geçmiş sayısız döngü, Buddha Dharma metinlerinde samsara olarak adlandırılır.

İnsanın temel yanılgısı, dar benlik bilinciyle oluşturduğu belli amaçlar için, döngüleri tek taraflı olarak etkileyebileceği, başka varlıkları amaçlarına ulaşmak için birer araç, eşya, hammadde gibi kullanabileceği, sınırlı benliğininse bu eylemlerinden etkilenmeden kalabileceği anlayışından kaynaklanır. Tek taraflı, çizgisel bir neden-sonuç ilişkisine inanan insan, çevresindeki her şeyi bu anlayışla düzenlemeye çalışır ve beklemediği sonuçlarla karşılaşır. Çünkü bütünsel döngülerin içinde yeraldığını gözardı eder, “kendisini” bedenini kaplayan derinin içine hapseden, sınırlayan dar bir bakış açısıyla görür. Böylece kendisini zaman ve mekanla sınırlı dar bir varoluşla kısıtlar, bu kadar sınırlı bir varoluşu hangi eylemlerle ve edimlerle doldurursa doldursun, eksiklik ve yetersizliğe mahkum olur. Sınırlı benlik algısıyla insan, ya sonsuza kadar değişmeden varolacağına ya da ölümlü bedeniyle birlikte toza dönüşeceğine ilişkin iki uç inançtan birine yönelmek zorunda kalır. Varlığına ilişkin daha geniş bir bilme-anlama, daha büyük döngülerin parçası olduğunun bilincine varma olanağını elinin tersiyle iter, alışkanlıklarının kölesi olmaktan kurtulamaz.

Bağıntılı varoluşun bilincine vardığımızda, kendimizi çevremizden ayıran ikilik anlayışından ve bunun yıkıcı sonuçlarından kurtulabiliriz. Varlığımızı sınırlamadan, daha geniş algılayabiliriz. Bu anlayış, çevremizle daha bütüncül ve sorumluluk taşıyan bir ilişkiye yönelmemizi sağlar. Bütüncül ilişkiler ve sorumluluk duygusu, dışarıdan dayatılan “doğru ve erdemli” olan davranışı kabul etmekten değil, daha geniş bir bilince sahip olmaktan kaynaklandığı için kendiliğinden ortaya çıkar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dört Farkındalık Temeli Meditasyonu ve Düşünme Etkinliği

Meditasyon kelimesinin kökenini araştırdığımızda Eski Yunanca medomai, Latince meditatio kelimeleriyle karşılaşıyoruz.   Bu kelimenin kökü “med”, ölçüp değerlendirme, öğüt verme ya da iyileştirme anlamlarını taşıdığı kadar, düşünme, söylem üretme, bir konu üzerinde derinlemesine çalışma gibi anlamlara da geliyor. Aslında zaman içinde çok farklı karşılıklar atanmış bir kelime. Öyle ki bazan Eski Yunanca ve Latince’deki anlamının tamamen zıddına dönüştüğünü görüyoruz. Çünkü günümüzde meditasyon kelimesi, yaygın olarak   “zihni düşüncelerden arındırmak, boşaltma” ya da “düşünceleri durdurma” çabası anlamında da kullanılıyor. Sözü fazla uzatmadan söylemek gerekir, zihni tüm düşüncelerden arındırmak, boşaltmak imkansız olduğu gibi, geleneksel dört farkındalık (sati) temeli meditasyonunda   amaçlanan da, böyle bir “arındırma” ya da “durdurma” değil. Meditasyon, bütün düşünceleri durdurmak olarak   tanımlandığında,   zihinsel çalışmanın çok önem verilen bir...

Farkındalığın Tanımı - Thanissaro Bhikkhu

Nefes farkındalığı ne anlama gelir? Çok basit bir şey: nefesi akılda tutmak. Her nefes aldığınızda ve verdiğinizde nefesi hatırlamak. “Farkındalık” (mindfulness) terimini Pali dilindeki sati kelimesini çevirmek için oluşturan İngiliz akademisyen, büyük olasılıkla “başkalarının ihtiyaçlarını sürekli akılda tutmaktan” (be ever mindful of)   sözeden Anglikan duasından esinlenmişti. Ancak “farkındalık” sözü, Hristiyanlığa ilişkin bir kökenden geliyor olsa da, Buda da dört farkındalık temelini ( satipatthana) içeren meditasyon uygulamasında satiyi, akılda tutma yetisi olarak tanımlamıştı. “Farkındalık yetisi nedir? Bir bhikku ya da öğrenci, farkında olduğu zaman son derece dikkatlidir ve   çok uzun zaman önce yapılmış ve söylenmiş [öğretiyle ilgili] konuları aklına getirip hatırlayabilir. (Bu noktada dört farkındalık uygulaması formülü anlatılıyor:) Bedene, sadece bedenin kendisi içinde ve bedenle ilgili olarak, dış dünyayla ilgili hırs ve kaygıları bir kenara bırakıp, is...

Ya Asıl Önemli Olan Sıradan Deneyimlerimizse

  https://secularbuddhistnetwork.org/what-if-our-ordinary-experience-is-all-that-matters/   Aşağıdaki yazı Stephen ve Martin Batchelor’un bir inziva sırasında yaptığı dharma konuşmalarından derlenen “What is this; ancient questions for modern minds” (Bu Nedir; modern zihinler için kadim sorular) adlı kitaptan alınan bir bölümdür.  Kitap The Tuwhiri Project tarafından basıldı. 2018’de kurulan The Tuwhiri Project seküler dharma çalışması yapan kişi ve topluluklar için eğitsel kaynaklar üretiyor ve zor bir dünyada anlam bulmaya çalışanlara yardım ediyor. Şu anda kendimizi nerede bulduğumuzla başlayacağım. Sizin nerede bulunduğunuzu bilmediğim için de korkarım kendimden söz etmek zorundayım.  Şu anda deneyimlediğim şey, ne zaman bir mindere oturup olan bitenlere dikkat etsem karşılaştığım şeyle aynı. Yine de her seferinde deneyimlediğim şey her neyse bunu kelimelerle ifade etmekten tamamen aciz kaldığımı görüyorum. Seon [Korece: Zen ya da Dhyana] meditasyonu ya da sadece...