Ana içeriğe atla

Aydınlanma ve İnançlar



“[Gautama] Buddha’nın kendi aydınlanmasıyla ilgili kısa ve açık anlatımına karşın, zaman içinde bu aydınlanma (Budistlerce bile) başka bir şekilde sunuldu. Aydınlanma, mistik bir deneyim, büyük harfli “Gerçeğin” aşkın kaynaklı bir vahiy biçiminde bir anda kavranması olarak anlaşıldı. Dinsel yorumlar, her zaman karmaşık olanı basite indirgerken, ayakları yere basan bir gerçekliği de kutsallık mertebesine yükseltir. Zaman içinde, içiçe geçmiş karmaşık gerçekler yerine tek bir “Mutlak Gerçek” üzerine daha çok vurgu yapılır oldu, “Ölümsüzlük”, “Koşulsuzluk”, “Boşluk”, “Nirvana”, “Buddha Doğası” vb. gibi. (...) [Gautama] Buddha bir mistik değildi. Aydınlanma deneyimi de ilahi gizemleri açıklayan aşkın bir Gerçekliğin aniden, sarsıcı bir şekilde anlaşılması değildi. Gautama, kendisine evrenin nasıl işlediğini bildiren ezoterik, ayrıcalıklı bir bilgi bahşeden bir deneyim yaşadığını iddia etmedi. Budizmin yerleşik düzen dinlerine benzer bir biçim almasıyla, Gautama’nın aydınlanmasına bu tür tantanalı yakıştırmalar yapılmaya başlandı. Gautama aydınlanmasını yakınındaki beş kişiye anlatırken, duygusal ve zihinsel olarak, bağımlılık nesnelerine duyulan şiddetli isteklerin yarattığı takıntılar ve zorlamalardan nasıl özgürleşileceğine ilişkin bir keşiften sözeder. Bu özgüleşmeyi de dharma’nın deneyimlenmesi olarak tanımlar.”
Stephen Batchelor – İnançsız Budizm

Batchelor’un aydınlanmayı bu şekilde tanımlaması, bir çok kişiye fazla “ruhsuz”, renksiz ve kuru gelebilir. Çünkü “bağımlılık nesnelerine duyulan şiddetli isteklerin yarattığı takıntılar ve zorlamalar”ın bilinçsizce mahkumu olduğumuzu kabul etmek, yarattığımız yüce benlik imajımız bakımından hiç de çekici değil. Bu yüce benliğimiz, herkesten üstün olmasını sağlayacak, “ezoterik, ayrıcalıklı bir bilgi bahşeden bir deneyim” yaşamayacaksa, “aydınlanma” ne işe yarar ki? (!) Batchelor, elde edilen veya kaybedilen bağımlılık nesnelerinin yarattığı doyumsuzluğu dengelemek isteyen insanın, mutlak doyum sağlayan, aşkın bir deneyim yaşama umuduna saldırıyor. Kendisi de aynı yoldan geçtiği halde, 60’lı ve 70’li yıllarda, Beat ve “Çiçek Çocuklar” akımlarını izleyenler gibi, psikoaktif madde kullananların yaşadığı sanrıları, bu sanrıların yarattığı kuruntuları “meditasyon yaparak” elde etme çabasına övgü düzmüyor. “Seçilmiş kişi”, evrenin “ilahi sırlarına” vakıf olmuş üstün bir varlık olma peşinde koşanlara soğuk duş etkisi yapıyor.

Batchelor’un bazı sorunlu yönleri de var elbette. İnançsız Budizm kitabında ister istemez inançlarla ilgili boş tartışmalara giriyor. Bu tür tartışmaların belirli inaçlar taşıyan insanların hassas duygularını inciteceğini gözardı etmek, Buddha Dharma’nın önemli ilkeleri olan metta (dayanışma) ve karuna (acı çekenlere destek olma) ile bağdaşmıyor. Ayrıca Batchelor’un sanki İ. Ö. 2500’ler civarında Siddharta Gautama Buddha’nın yanındaymış gibi ahkam kestiği anlatımları da var.

Tüm Budist metinlerde, Buddha adı geçtiğinde, belirli bir tarihsel kişi olarak Siddharta Gautama Buddha’dan değil, bir yazın karakteri olarak, aydın kişi anlamında Buddha’dan sözedildiğini kabul edersek, boş tartışmalara girmekten kurtuluruz. Aksi halde, bazan birbiriyle çelişen çeşitli inanışların, dünya görüşlerinin ve evrenle ilgili değişik teorilerin hem desteklendiği hem reddedildiği, farklı çağ ve kültürlere ait farklı yazarların ürünü olan çok sayıda metni içeren Budist yazını anlamlandırmakta zorlanırız.

Kişilerin budist metinlerden kendilerine hitap edenleri seçip, uygulamaları ne kadar anlaşılır bir çabaysa, bu seçkilerini “asıl, öz ve otantik” şeklinde etiketlemeleri aynı ölçüde gereksiz. Bu tıpkı felsefi görüşlerden bir kısmını “otantik” olarak kabul edip diğer görüşleri bunlara uymadığı için dışlamaya benziyor ve dogmatizmin, yani katı inançlara bağlanmanın bir örneğini oluşturuyor. Geçmişte iktidar sahiplerinin gözünde değer kazanmak için birbiriyle rekabet etmek zorunda kalan farklı okulların dogmatizme yönelmesi ve polemiklere girmesi anlaşılabilirse de, bilgiye erişimin demokratikleştiği günümüzde bu rekabet koşullarının artık varolmadığını söyleyebiliriz.

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dört Farkındalık Temeli Meditasyonu ve Düşünme Etkinliği

Meditasyon kelimesinin kökenini araştırdığımızda Eski Yunanca medomai, Latince meditatio kelimeleriyle karşılaşıyoruz.   Bu kelimenin kökü “med”, ölçüp değerlendirme, öğüt verme ya da iyileştirme anlamlarını taşıdığı kadar, düşünme, söylem üretme, bir konu üzerinde derinlemesine çalışma gibi anlamlara da geliyor. Aslında zaman içinde çok farklı karşılıklar atanmış bir kelime. Öyle ki bazan Eski Yunanca ve Latince’deki anlamının tamamen zıddına dönüştüğünü görüyoruz. Çünkü günümüzde meditasyon kelimesi, yaygın olarak   “zihni düşüncelerden arındırmak, boşaltma” ya da “düşünceleri durdurma” çabası anlamında da kullanılıyor. Sözü fazla uzatmadan söylemek gerekir, zihni tüm düşüncelerden arındırmak, boşaltmak imkansız olduğu gibi, geleneksel dört farkındalık (sati) temeli meditasyonunda   amaçlanan da, böyle bir “arındırma” ya da “durdurma” değil. Meditasyon, bütün düşünceleri durdurmak olarak   tanımlandığında,   zihinsel çalışmanın çok önem verilen bir...

Farkındalığın Tanımı - Thanissaro Bhikkhu

Nefes farkındalığı ne anlama gelir? Çok basit bir şey: nefesi akılda tutmak. Her nefes aldığınızda ve verdiğinizde nefesi hatırlamak. “Farkındalık” (mindfulness) terimini Pali dilindeki sati kelimesini çevirmek için oluşturan İngiliz akademisyen, büyük olasılıkla “başkalarının ihtiyaçlarını sürekli akılda tutmaktan” (be ever mindful of)   sözeden Anglikan duasından esinlenmişti. Ancak “farkındalık” sözü, Hristiyanlığa ilişkin bir kökenden geliyor olsa da, Buda da dört farkındalık temelini ( satipatthana) içeren meditasyon uygulamasında satiyi, akılda tutma yetisi olarak tanımlamıştı. “Farkındalık yetisi nedir? Bir bhikku ya da öğrenci, farkında olduğu zaman son derece dikkatlidir ve   çok uzun zaman önce yapılmış ve söylenmiş [öğretiyle ilgili] konuları aklına getirip hatırlayabilir. (Bu noktada dört farkındalık uygulaması formülü anlatılıyor:) Bedene, sadece bedenin kendisi içinde ve bedenle ilgili olarak, dış dünyayla ilgili hırs ve kaygıları bir kenara bırakıp, is...

Ya Asıl Önemli Olan Sıradan Deneyimlerimizse

  https://secularbuddhistnetwork.org/what-if-our-ordinary-experience-is-all-that-matters/   Aşağıdaki yazı Stephen ve Martin Batchelor’un bir inziva sırasında yaptığı dharma konuşmalarından derlenen “What is this; ancient questions for modern minds” (Bu Nedir; modern zihinler için kadim sorular) adlı kitaptan alınan bir bölümdür.  Kitap The Tuwhiri Project tarafından basıldı. 2018’de kurulan The Tuwhiri Project seküler dharma çalışması yapan kişi ve topluluklar için eğitsel kaynaklar üretiyor ve zor bir dünyada anlam bulmaya çalışanlara yardım ediyor. Şu anda kendimizi nerede bulduğumuzla başlayacağım. Sizin nerede bulunduğunuzu bilmediğim için de korkarım kendimden söz etmek zorundayım.  Şu anda deneyimlediğim şey, ne zaman bir mindere oturup olan bitenlere dikkat etsem karşılaştığım şeyle aynı. Yine de her seferinde deneyimlediğim şey her neyse bunu kelimelerle ifade etmekten tamamen aciz kaldığımı görüyorum. Seon [Korece: Zen ya da Dhyana] meditasyonu ya da sadece...