Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Aydınlanma ve Okur Yazarlık

Mistik bir kavram olarak aydınlanmadan sözedenler, örneğin D. T. Suzuki, Zen Budizme Giriş adlı kitabında, “Zen bize entelektüel analiz anlamında bir şey öğretmez,” der ve “sutralar (Budist düşünürlerin yazdığı metinler) sadece zihindeki tozu temizleyen paçavralardır,” diye ekler. Bu sözler, çoğunluğun hayatını kazanmak için gerekenden fazlasını öğrenmeye ve okumaya ya da akıl yürütmeye hiç de hevesli olmadığı, anti entelektüel bir varoluş tarzını onaylama anlamında kabul edilebildiğinden, yanlış anlamaya yol açabilir. Ancak Suzuki, ironik bir şekilde, bu sözleri söylerken fazla eğitim alma olanağını ya da isteğini bulamamış ve hayatını dedikoduyla ya da televizyonda maç ve dizi izleyerek geçiren bir çoğunluğa değil, yaşadığı dönemin belirli bir entelektüel çevresine sesleniyordu. Düşüncelerin ve yazılı metinlerin ötesine geçebilmek için, önce eleştirel düşünme ve okuryazarlık yeteneklerine sahip olmak gerekir. Okuryazarlığın yaygın eğitim kurumları gibi modern k...

Aydınlanma ve İnançlar

  “[Gautama] Buddha’nın kendi aydınlanmasıyla ilgili kısa ve açık anlatımına karşın, zaman içinde bu aydınlanma (Budistlerce bile) başka bir şekilde sunuldu. Aydınlanma, mistik bir deneyim, büyük harfli “Gerçeğin” aşkın kaynaklı bir vahiy biçiminde bir anda kavranması olarak anlaşıldı. Dinsel yorumlar, her zaman karmaşık olanı basite indirgerken, ayakları yere basan bir gerçekliği de kutsallık mertebesine yükseltir. Zaman içinde, içiçe geçmiş karmaşık gerçekler yerine tek bir “Mutlak Gerçek” üzerine daha çok vurgu yapılır oldu, “Ölümsüzlük”, “Koşulsuzluk”, “Boşluk”, “Nirvana”, “Buddha Doğası” vb. gibi. (...) [Gautama] Buddha bir mistik değildi. Aydınlanma deneyimi de ilahi gizemleri açıklayan aşkın bir Gerçekliğin aniden, sarsıcı bir şekilde anlaşılması değildi. Gautama, kendisine evrenin nasıl işlediğini bildiren ezoterik, ayrıcalıklı bir bilgi bahşeden bir deneyim yaşadığını iddia etmedi. Budizmin yerleşik düzen dinlerine benzer bir biçim almasıyla, Gautama’nın ayd...

Açık Görüş, Bütüncül Farkındalık ve Bütüncül Eylem

Buddhadharma geleneğinde bütüncül farkındalık, her zaman bir sacayağının parçası olarak, açık görüş ve bütüncül eylemle birlikte ele alınır. Bu üçü, insan hayatında kaçınılmaz olan acıya karşın, acı çekmenin seçime bağlı olduğunu anlayanlar için, acı çekmekten kurtulmaya yönelik bir seçenek olarak önerilen sekiz katlı yolun özetini oluşturur: Sila , yani bütüncül eylem, bütüncül farkındalık anlamına gelen samadhi ve açık görüş, yani prajna . Bunlardan birini diğerlerinden önemli kabul etmek ya da gözardı etmek, yaşam biçimimizi olumlu yönde değiştirmek bakımından anlamlı bir sonuç vermez. Açık görüşe, yani bağıntılı varoluş anlayışına sahip olmazsak, farkındalık çalışmaları ya da bütüncül eylem çabaları amacına ulaşmaz. Bağıntılı varoluş anlayışı olmaksızın uygulanan farkındalık alıştırmaları sonucunda zihnin sakinleşmesiyle ortaya çıkan neşe, keyif ve aşkınlık durumu, amaç haline getirilirse, kendi içine kapalı bencil bir kaçışa ve başkalarıyla dayanışmaya yönelik isteksizliğe...

Aydınlanma için Meditasyon Yeterli mi?

Günümüzde zen veya farkındalık meditasyonu adı verilen uygulamalar, dünya çapında popüler oldu. Genellikle meditasyondan sözedilince, özenle oluşturulmuş rahatlatıcı bir ortamda gözlerimizi kapayıp, kaslarımızı gevşeterek nefesimizi izleyip oturmak anlaşılıyor. Yeterince düzenli ve uzun süre yapıldığında, meditasyonun kişiyi sağlıklı bir beden ve zihin yapısına, hatta mistik bir aydınlanmaya götüreceği savunuluyor. Ancak nefes izleme uygulaması, dünya görüşümüz, insanlarla ve diğer canlılarla birlikte yaşarken ne yaptığımız, nelere hizmet ettiğimiz, nasıl davrandığımız soruları gözardı edilerek yapıldığında, en iyi olasılıkla geçici bir gevşemeden ya da sinir sistemimizin olağan tepkilerinden kaynaklanan boş bir keyif halinden başka bir etki yaratmıyor. Tüm varlıkların oluş haliyle şekillenen ortak zihinle karşılıklı bağlantıda olan zihnimizi, sadece tekil sinir sistemimizle özdeş sanırsak yanılırız. Zihinler ağına söz ve eylemlerimizle nasıl bir etkide bulunduğumuzu ve ondan n...

Çatışmaların Çözümlenmesi ve Bağıntılı Varoluş

İlişkilerde çatışma ortaya çıktığı zaman, bağıntılı varoluşu kavram olarak anlamış olmamız tek başına yeterli olmaz. Bu anlayışı somut durumun çözümlenmesi için uygulamak istersek, uygun yöntemleri bilmemiz yararlı olur. “Bu ilişkide mutlak anlamda birbirinden ayrı, çatışan iki zıt taraf yok, demek ki sorun da yok,” biçiminde bir yaklaşım, zıtlıkların aslında bir bütün olduğunu savunan geniş perspektifli bir dünya görüşüne uygun görünse de, belirli bir zaman ve yerin sınırlılığı içinde yaşanan sorunu basite indirgemek ve üzerini örtmek anlamına gelebilir. İçebakış, çatışmayı çözümlemek için kullanabileceğimiz bir yöntem olabilir. Bu yöntemde çatışan tarafların, sorunlarını çözmeye karşılıklı olarak istekli olması ve kendilerine üç soru sorması gerekir. 1. Çatışma içinde olduğum kişiden neler aldım? 2. Çatıştığım kişiye nasıl destek verdim? 3. Çatıştığım kişinin hayatında ne gibi sorunlar yarattım? İlk iki soruyu cevapladığımızda, yakın ilişkilerimizde alma ve verme a...